:-:-

bigoo.ws
-.-.-.-.-. EVCi KÖYÜ www.evcikoy.tr.gg ------ -.-.-.-.-. -.-.-.-
 
Evciköyü
EVCi KÖYÜ  
  ANA SAYFA
  RESiMLERLE EVCi KÖYÜ
  ZiYARETCi DEFTERi
  KÖYÜMÜZDEN HABERLER
  RADYO
  TV izle
  SiNEMA
  MÜZiK
  BELGESEL
  HACI BEKTAŞ VELİ
  Aşık Veysel
  YUNUS EMRE
  Aşık Mahzuni Şerif
  ABDAL MUSA
  iNANCIMIZ
  BiYOGRAFi
  OZANLARIMIZ
iNANCIMIZ

 

                   ALEViLiK NEDiR    


                                                       

 

 

Allah, Muhammed, Ali kutsallığını kalbinde taşıyan, Hz.Ali’nin adaletinden ayrılmayan temelinde insan sevgisi bulunan her dine, mezhebe ser inanca saygı duyan ve hoşgörü ile bakan, dil, din, ırk, renk , farkı gözetmeyen eline diline sahip olma ilkelerini şart koşan, gelmek isteyen, inançlı insanları çatısı altına alarak manevi susuzluklarını gideren, insanları yaşadıkları toplumda kendi istekleriyle kendi kendilerini yargılamalarını sağlayan, laik,demokrat, eiştlikçi, katılımcı, paylaşımcı düşünceyi savunan, zalime ve zulme karşı gelen, mazlumun yanında olan, şeriatın bağnaz kuralllarına bağlı olmayan, ve onu reddeden, İslam dinini kendine göre ve sunni inancın dışında yorumlayan, aslı doğruluk, kemali dostluk, cevheri, merhamet, görüşü eşitlik, hazinesi bilgi, meyvası sevgi hamuru ile yoğrulmuş, insanı Kamil ve erdemli insan yaratmayı ön gören, korkuyu aşıp sevgi ile tanrıya yönelen, Enel-Hak ile insanın özünde tanrıyı gören, yaradan ile yaradılan ikiliğinen Varlk Birliğine varan, edep ve ahlaklığı yaşamın temeline oturtan, insanı yücelten, hamurunda hem ilahiliğin hemde irfaniliğin mayası bulunan; kişinin ahlaklı ve karakterli yaşam ilkelerini belirleyen, Hz. Muhammed ve Hz. Ali’den gelen neslin imametini teberra ve tebelle ilkesi ile sahiplenen, dini biçim ve şekil olarak değil, gerçek anlamıyla algılayan, dini bağımsız bir irade gücü ve batını özelliği ile evrimleştiren akıl ve iman bütünlüğünde birleştiren ve tüm bunları Kırklar Cemi ile yürüten bir inanç sistemidir.

Alevilik Aleviler için üst kavramı, Bektaşilik ve Kızılbaşlık ise alt kavramları oluşturur.


Aleviliğin oluşumu

 

Hz. Ali

 


Aleviliğin oluşumu ile ilgili olarak iki farklı görüş bulunmaktadır:

Birincisi:
Aleviliğin İslamiyetle birlikte başladığı ve Hz.Ali ve onun soyundan gelen imamlarla birlikte Aleviliğin oluştuğu şeklindeki görüşdür. Hz. Muhammed’ in, ölümünden sonra damadı ve amcasının oğlu olan Hz.Ali ‘nin halife olmasını vasiyet ettiği bilinmektedir. Ancak bu vasiyetin uyulanmamasıyla başlayan sürtüşmeler Hz.Ali’nin ve oğulları Hasan ile Hüseyin’ in öldürülmesinin de içerisinde yer aldığı olaylarla sürmüş ve İslamiyet deki büyük ayrılığı başlatmıştır.

Bir tarafta, Hz.Ali ve onun ehlibeytine bağlı olan insanlar ki bunlar Aleviler, Diğer tarafda ise Muaviye ve onun oğlu tarafında yer alan sünniler yer almışlardır.

Yalnız burada Hz. Ali ve Ehlibeyt inin yanında yer alan ve İslamiyet içerisinde Şİİ olarak bilinen bir grup bulunmaktadır ki (Örn. İran) bunların İslamiyet, Hz. Ali ve Ehlibeyte bakış açısı, yorumlama şekli ile Anadolu ve Balkanlarda bulunan Alevi-Bektaşilerin İslamiyete, Hz.Ali ve Ehlibeyte bakış açıları ve yorumlama şekilleri birbirinden farklıdır. Örnek: Bir tarafta Şii olan ve katı İslam anlayışını uygulayan İran İslam Cumhuriyeti ve diğer tarafta Türkiye Cumhuriyetindeki uygulamaları bile reddeden, katı bulan Modern Anadolu Alevileri İran örneğinde olduğu gibi Şiilerin İslamiyete bakış açıları bilinmektedir. Konuyu daha iyi anlamak için Alevi-Bektaşilerin İslamiyete bakış açılarını ve Anadolu Aleviliği konusundaki açıklamaları okumak gerekmektedir.

İkinci Görüş:
Aleviliğin oluşumu hakkında ortaya atılan ikinci görüş ise, Orta Asya‘dan göçe başlayan şaman Türkler, yüzyılar süren bu göç esnasında karşılaştıkları yerlerdeki dinler ve kültürlerle birlikte Anadolu’ ya gelirler. Anadolu’ ya geldiklerinde burada bulunan yerli kültür ve dinlerin de etkisin içinde bulunduğu bir ortak Anadolu sentezi oluştururlar, buna da Anadolu Aleviliği denir. Bu oluşturulan sentezin içinde İslamiyetin şii unsurları ile birlikte, zerdüşlük, Budizim, Mani dini, Yahudilik ve çoğunlukla da şamanizm in etkileri gözükür. Orta Asya’nın Kam’ı Anadolu’da DEDE olur, Davulu SAZ olur. İkinci görüşe göre Alevilik, sadece bir inanç değil aynı zamanda bir kültür, bir yaşam biçimidir.


CEM NEDiR ?

 

Hz. Ali

 

ALEViLiKTE iBADET:
Alevi / Bektaşîlikte kisisel ibadetin: yeri, zamani, mekâni, sekli yoktur. Birincil ve en iyi ibadet her an ‘Kâmili insan’ (bilgin olgun dürüst insan) olmaya çalismaktir. Bilim yolundan gitmek, eline, diline, beline sahip olmak, helâl lokma yemek, kendine reva görmedigini baskasina uygulanamamak..vs. Aleviler için en büyük ibadettir. Zaten bu kurallari yerine getirenin ‘tanriya’ yalvarip af/merhamet dilemesine gerekte yoktur. Bu nedenlerden Alevîlerin islam’in 5 sartina (namaz, oruç, haç, zekât kelimeyi sahadet) uyma, camiye, kiliseye .... hatta cem-evine, gidip gitmeme, diye bir zorunluluklari yoktur. Gerçek içten ve gizli; insanî ahlâksal kurallara uymadiktan sonra, yapilan ibadet ‘gösteristen’ öteye gitmez. Kendini ve halki, kandirmaktan baska bir sey degildir. Alevi /Bektasîlikte toplumsal anlamda bir tür ‘ibadet’ CEM kurumu içinde vardir. Kelime anlami ile CEM, BİRLİK demektir. "Alevîligin kalbi cem’de atar. Alevîligin sirri cem’de yatar" denilir. Alevîligi bütün yönleri ile anlamak Cem’i anlamaktan geçer. Cemde yapilan her hareketin, her sözün inançsal, kültürel, toplumsal sembolik anlamlari vardir.

CEM’in INANÇSAL KAYNAGI:
Kirklar-Cem’idir. Alevîlikte Muhammed’in ‘miraç’ (tanri ile görüşme) rivayetiyle (gerçekte olmasi mümkün görünmeyen, olay, masal, rüya) birlikte anlatilan bir hikâye ye göre:
Hz. Muhammed Tanri’yi ziyaretten döndükten sonra, gerçek hayatta 40"lar Meclisi denilen bir toplantiya katılmak ister. Muhammed 40"lar meclisine girmek için kapiyi çalar ve peygamber oldugunu söyler.
- "Git peygamberligini ümmetine göster" denilir. ve içeriye alinmaz, bir kaç defa dener sonra: - "Bende fakir bir kulum, sizden biriyim" deyince içeriye alinir.
Yani bu meclise isteyen herkes giremez, oraya giren rütbesini, malini mülkünü defterden silmesi gerekir, ve oraya girmek için gönülden istekli ve israrli olmak gerekir. Muhammed, Kirklar CEM’ine girince, oradakilere kim olduklarini, büyük, küçük kim diye sorar.
"- Bize Kirklar derler, bizim küçügümüzde büyügümüzde uludur" cevabini alir.
Muhammed sayar bakar, kadin erkek 39 kisi, biriniz nerede der:
"- O dışarida görevdedir" derler.
Muhammed ispat ister. Birisi Hz. Ali’nin koluna bir biçak vurur, hepsinin kolundan kan akar, bir damla kan da çatidan içeri düser. Ali’nin kolu sarilir digerlerinden dökülen kan da durur.
Burada ki mesaj, Cem’de kadin, erkek herkesin esit ve ayni seviyede oldugudur. Canlardan birisinin acisi herkesin acisidir, birisinin acisi sarilinca hepsinin acisi durur.
Ortaya bir üzüm tanesi getirilir, Muhammed’ten bunu 40 kisiye paylastirilmasi istenir. Muhammed zor durumda kalir ve HAK’tan yardim ister, üzüm tanesi ezilip serbest edilir, buna kirk kisi banip, mest (seri-hos = basi hos) olup semaha kalkarlar.
Burada verilen önemli mesaj, bilmedigini sorup ögrenmektir, var olani esitçe paylasmak, hakkina düsene razi ve beraber mutlu olmaktir.Semah dönerken Muhammed’in basinda ki sarik düser ve 40 parça olur, Kirklar bu parçalari bellerine baglarlar, Muhammed 40"lara PiR’lerini sorar:
"- Pirimiz Ali, rehberimiz Cebrail’dir" cevabini alir.
Muhammed Hz. Ali’nin yanina gelir (Rüyasinda), Tanri katına çikmak isterken önüne çikip onu engelleyen bir Aslanin agzina verdigi ve ancak o zaman yoluna devam-edebildigi, Peygamberlik yüzügünü Hz. Ali’nin parmaginda görür . Ve rüyasinda gördügü tanri yüzünü ve sesini HZ. Ali’ye benzetir. Orada Ali’nin kendinden ayricalikli oldugunu görür ve Ali" ye niyaz eder. Burada verilen mesaj: Sadece peygamberler degil, olgun insanlarin hakkin, (halifesi) elçisi, onun bir parçasi oldugudur. Gökte aranan yerdedir (tanri insandadir) düsüncesidir. Sonuçta ortaya çikan H.B.Veli’nin deyimiyle, akil mantiga uyan ve gönülden her insanin katılabilecegi sonuç: Tanri gökte degil yerdedir, insanlarin içinde, kalbindedir. insanlar da birlesip dünyadaki nimetleri (degerleri) ortaklasa esitçe paylasmalidir. Bu hikâyede anlatilan konular, ve özelikle Cem’de ‘Ehli-Beyt’ Hz. Ali ve soyuyla ilgili konular CEM’in islam’dan aldigi yanlardir.
Eski tarih kaynaklar, Cem’de görülen: kadinli erkekli, dansli, müzikli, yemekli, içkili, öğütlü ve duali toplantilara (ayinlere), islam öncesi Anadolu’da ve Asya toplumlarinda rastlandigi göstermektedir. Bu nedenle Cem doğrudan olarak islam’dan kaynaklanan bir olgu degildir.

CEM’in TOPLUMSAL TEMELI:
Fakir, emegi ile geçinen, ezilen, haksizliklara ugrayan, yurttan yurda göç etmek zorunda kalan fakir köylü insanlar, eski yeni inanç ve düsünceleri bir birine katmis, bütünlestirmis ve bu ezilmislik durumdan kurtulmanin yolarini aramislar. Tâbi ki insanlar, bu baski zulme, zaman, zaman bas kaldirmis ve hakim güçlerce ezilmislerdir. Ama teslim olmamislar, kendi inanç, kültür ve toplumsal, sosyal düzenlerini kurmuslar. Ve bu olay, Anadolu’da Türk, Kürt, Arap, Azerî, Müslüman Hiristiyan birçok inanç, milliyet ve kültürler arasinda olusmustur. Birlesmeleri sorunlarina sahip çikmalari, hakim güçlerin çikarlarina zarar verdigi için, yasadışi sayilmislar, kültür ve inançlarini gizli yapmak zorunda kalmislar, baski ve zulümlerden korunmak için, kendi düsünce ve eylemlerini tepki çekmeyecek sifrelerle gizlemisler. Íste toplumsal açidan CEM: Ezilen Anadolu insaninin, bin bir yola basvurarak, bin bir çiçekten öz alarak, kendi kültür, inanç ve toplumsal yasam deneyimlerinin ögrenilip, öretildigi, yasanilip, yasatildigi, her yönüyle gözden geçirildigi bir toplantidir CEM. (Bir tür genel kuruldur)

CEM:
CEM, özgürlük, eşitlik, ibadet ve sevgi yeridir. Cem yargi ve karar yeridir. Birlik ve dirligin korunup sergilendigi yerdir. Cemde sunulan can, söylenen söz, sergilenen özdür. Hizmet ve sohbet muhabbet yeridir. Kul-Köle, efendi-beyin olmadigi esit ve hür canlarin bulustugu yerdir. Sasmasin, yoldan düsmesin diye el ele verilen yerdir cem. Yol tasi, yol kusuna atilmaz cemde. Af, sefaat, riza meydanidir cem. insan asilanir, kötülüklerden kesilir. Çig olan piser cemde. Asi (kötü) olan düser cemde.Güvenin, sevenin yeri, baci- kardesin meydanidir Cem. Saklar Cem erenleri seni, serini (basini) verir sirini vermez. ikrar iman (inanma) yeridir, ölçü ve hükmün yeridir. Edep ve erkân yeridir cem. Cemde bir ulu divandir meydan. Nur kusaklinin yerine, kil kusakli sorgu sual yapar, cem erenleri sözünü söyler. Hak adina, halk adina Pir’indir ferman. Cemde dünya isleri görülür, halk senden razi ise, HAK’ta razidir. Bu yolda yolcu olan kendini kanitlamali, Ceme girmeye lâyik olmalidir. Canlarin mutlulugu esastir. Kurallar sadece inanmak, tekrarlamak için degil, uygulamak, bir yasam biçimine dönüstürmek içindir. Temel kurallar korunur saklanir, her seye kilavuzdur akil. Günü gelir korur kendini, gizlenir. Günü gelir isik, çiçek saçar aleme. Alemi her yönü ile bilmeden, degistirmek mümkün degildir. Öz degismez, ama don zamana çaga uyar degisir zenginlesir. Cennet, cehennem Cem’dedir. Cemde can ile cemaat dengesi kurulur. Mala, güzellige, hatira, zora yer yoktur meydanda. Biri kirk, kirki bir olur CANLAR CEM’de.



12 HiZMET

 

12 imamlar

 

1- Mürşid (Dede)
Görev itibariyle Hz. Muhammed, Hz. Ali ve Haci Bektasi Veliyi temsil eder. Cem Erkani Baskanlığını yapar,ikrar alır nasip verir. Cenaze, Müsahiplik, Nikah, Sünnet, Ad takar (isim takar).

2- Rehber
Görev itibariyle Imam Hüseyin´i temsil eder. Yola girmek isteyenleri hazırlar, yol gösterir. Mürşidin en yakin yardimcisidir.

3-Gözcü
Görev itibariyle Ebuzer Gaffari’yi temsil eder. Rehberin yardımcısıdır. Cem’in sessiz ve sakinlik icinde gecmesini saglar. Cem’in bekcisidir.

4- Çeragcık (Delilci)
Görev itibariyle Cabir El Ensari’yitemsil eder.Cem evinde bulunan aydinlatma araclarini yakar.Buhardanliklari ve Mumlari (Ceraglari) hazirlar.

5- Zakir (Aşık)
Görev itibariyle Bilal Habes’i temsil eder. CEM’de Tevhid, duazde imam, Mersiye, Semah, Nevruzi ye söyler.

6- Süpürgeci (Ferras)
Görev itibariyle Selman’i Piri paki temsil eder. CEM evinin sürekli temizligi ile meskul olur.

7- Meydancı
Görev itibariyle Hüzeyme tül Yemeni’yi temsil eder.CEM evinde Semahserleri kaldirir. Postları yerine dizer.

8- Niyazcı
Görev itibariyle Mahmut el Ensari’yi temsil eder. Kurbanlaritekbirler ve keser. Gelen Lokmalari alir ve dagilimini saglar.

9- Ibrikcı
Görev itibariyle Kamber Hz.lerini temsil eder. CEM de Mürsidin ve Cem erenlerinin abdest almalarini saglar.

10- Kapıcı
Görev itibariyle Gülam Keysani’yi temsil eder. Cem’e gelen erenlerin evlerini gözetler.

11- Peyikçi
Görev itibariyle Amri Ayyari’yi temsil eder. Cem olacagini tüm canlara duyurur.

12- Sakacı
Görev itibariyle Ammari Yaseri’yi temsil eder.Cem evinde Su Serbet, Saka, Süt v.b. dagilimini saglar.


 

Oniki Imamlar

 


Aleviler, Hz. Muhammed’in hakka yürümesinden sonra Müslümanlara önderlik etmesi gereken kişilerin Ehlibeyt soyundan olmaları gerektiğine inanırlar. Buna kaynak olarak ta Kuran-ı Kerim’in Azhap Suresi 33. Ayeti gösterirler. Bu Ayet şöyle: “Ey Ehlibeyt Allah sizden her türlü pisliği, suçu gidermek ve sizi tertemiz bir hale getirmek diler.” Bu Ayetin anlamı, Ehlibeytin doğuştan arı olduğu bu anlamda da imamlığın Ehlibeytin soyundan gelen kişilerin hakkı olduğudur. Bilindiği gibi Ehlibeyt, Peygamberin ailesidir, soyudur. Peygamberin soyu da, yani Ehlibeyt Hz. Ali kanalıyla devam etmektedir. Dolayısıyla önderlik (halifelik) Hz. Ali ve çocuklarının hakkıydı. Ama maalesef bırakın Ehlibeytin imamlığını, ortada müthiş bir Ehlibeyt düşmanlığı vardı. Bu düşmanlık aslında biçimde Ehlibeyteydi. Bu düşmanlığın asıl hedefi İslamdı. Çünkü bu düşmanlığı geliştirenler Cahilliye döneminin azılı putperestleriydiler. Bu düşmanlığın sonuçları günümüze kadar da devam etmektedir. Bu düşmanlık öyle bir hal aldı ki, başta Hz. Ali olmak üzere bütün soyu büyük zulümler gördü. Ve on ikinci İmam Mehdi’nin dışında diğerleri genellikle zehirlenerek şehit edildiler. Hiç biri vadesiyle hakka yürümemiştir.
On iki İmamların Alevilikte çok büyük bir anlamı vardır ve Aleviler ibadetlerinde her zaman on iki İmamlara bağlılıklarını dile getirip onları anarlar. Kısaca belirtmek gerekirse; on iki İmamlar –bir bütün olarak- Aleviliğin temel yapı taşlarındadır. Bunlara ek olarak Aleviler on ikinci İmam Mehdi’nin bir gün gelip kendilerini kurtaracağına inanırlar.

1  iMAM  ALi 
2  iMAM  HASAN
3  iMAM  HÜSEYiN
4   iMAM  ZEYNEL ABiDiN
5  iMAM  MUHAMMED BAKIR
6  iMAM  CAFER-i SADiK
7  iMAM  MUSA-i KAZIM
8  iMAM  ALi RiZA
9  iMAM  MUHAMMED TAKi
10  iMAM  ALi NAKi
11  iMAM  HASAN ASKERi
12  iMAM  MUHAMMED MEHDi


 

Dua ve Alevi Duaları

Son tahlilde insanoğlu aciz içinde olan bir varlıktır. Bu durum insanlık tarihine kadar uzanır. Teknoloji ne kadar gelişmiş olursa olsun, yaşam standardı ne kadar yükselmiş olursa olsun insanoğlu her zaman yaratıcı güce muhtaç olacaktır. Dua’da bu aşamada devreye giriyor.Dua bir ibadet biçimidir. Hz. Peygamberin ifadesiyle "ibadetin özüdür". İnsanlar sıkıntılı anlarında olduğu gibi bolluk ve bereketli dönemlerde de duaya sığınmışlardır.
Duayı diğer ibadetlerden ayıran en büyük özellik onun biçimsel olmayıp daha çok bireysel bir ibadet şekli oluşudur. Yani Allah ile kurulan bire bir "iletişimdir". Bu iletişimin zamanı, mekanı ve biçimi yoktur. Şüphesiz toplumsal olarak bir araya gelindiğinde birlikte okunan dualar da vardır. Bu dualardan bazılarını aktaracağız. Bu dualar daha çok ortak noktaların çoğalmasına yaramaktadır. Tekrar belirtmekte yarar var. Bu ibadetin en önemli özelliği zaman, mekan ve biçimsellikten arınmış olmasıdır, ayrıca yaratıcı güçle insanoğlunun birebir iletişimi olmasıdır. Ama toplumsal gelişim açısından genel duaların bilinmesi ve zikredilmesi de önemlidir.

Lokma DuasiAllah! Allah! Lokmalar kabul ola. Muratlar hasıl ola. Hak Muhammed Ali Kabul eyleye... İmam Hasan Şah Hüseyin Hünkar Hacı Bektaş Veli defterine kayıt ola. Nur’u Nebi Kerem-i Ali Pirimiz Hacı Bektaşi Veli gerçek Erenler Demine Hu Mümine Ya Ali

Allah Allah! Akşamlar hayır ola, Hayırlar feth ola şerler defola, hizmetleriniz kabul ola. Muratlarınız hasıl ola. Hazır, gaib, zahir batın ayini Cem erenlerinin nur cemallerine aşk ola. On sekiz bin alemle mümin, müslim cümle kardeşlerimizi Muhammed- Ali gülbangından mahrum eylemeye. Allah cümlemizi didarı ehli beyte meşrebi hüseyine nail eyleye Muhammet el mustafa, Aliyyel Murtaza, Cebrail Musaffa, Gözcü Er Mustafa, Gulam Kamber, Çerağcı Cabir Ensar, Selmani Farisi, Bilal Habeşi, Kurbancı Mahmut Ensari, Gulam Kisani, Semahcı Abuzer Gaffari, Fatımatül Zehra, Amırı Eyyar ve İznikci, Hüzeymenin hüsnü himmetleri üzerinizde ola. Saklaya bekleye dil bizden nefes Pirimiz Hünkar Hacıi Bektaş Veli den ola Vaktin imami Veliyettin Efendimizin defterine kayıt ola gerçek erenler demine hu! Mümine Ya

ÇERAĞ Çün çerağı fahr uyandırdık Hüdanın aşkıa
Seyyid el kevneyn Muhammed Mustafa’nin aşkına
Sakii Kevser Aliyyel Murtazanin aşkına
Hem Hatice Fatıma Hayrünissanın aşkına
Şah Hasan Hulki Rıza hem Şah Hüseyni Kerbela
Ol imamı etkiya Zeynel abanın aşkına
Hem Muhammed Bakir ol kim nesli Paki Murteza
Cafer üs Sadık İmamı Rehmümanın aşkına
Musai Kazım İmamı Serfirazı ehli Hak
Hem Ali Musa Rızayı Sabiranin aşkına
Sah Taki ve Ba Naki hem Hasanül Askeri
Ol Muhammed Mehdi Sahip Livanın aşkına
Pirimiz üstadımız Bektaş Velinin aşkına
Haşredek yanan yakılan aşikanın aşkına

 

Alevilerde Kurban Gelenegi ve Kurban Bayrami



Canlar kurban kelimesinin anlamı Allaha yaklaşmak Allahın rızasını kazanmak demektir
Yani Allaha manevi açıdan yaklaşmaktır.
Aslında sadece kurban keserek Allaha manevi açıdan yaklaşılmıyor .Bir fakir sevindirmek bir yoksulun karnını doyurmak insanlara sevgiyle yaklaşmak okumak isteyipte yoksulluktan okuyamayan öğrencileri okutmak kısacası yoksulu ve fakiri sevindirmek Allahın rızasını kazanmak demektir yani kurban kesmedende bunlar yapıldığında kurban yerine geçer

Canlar kurban geleneği HZ. İbrahimin oğlu ismaili kurban adak etmesiyle başlar.
HZ. İbrahim çocugu olmadığından Allaha yakınırken ya Rabbim benim günahım neydide bu kadar malım mülküm varken soyumu sürdürecek bir evlad dahi vemedin bana diye yakarırken Tanrı İbrahimin duasını kabul edip ya ibrahim sana bir evlet vereceğim sende dünyada ençok sevdiğini bana kurban edeceksin demesiyle kurban geleneğininde temeli atılmış oldu . ismail dünyaya geldiğinde Hz İbrahim şunu anladıki dünyada ençok sevdiği oğlu ismail di ve Allaha vermiş olduğu sözü yerine getirmesi gerekiyordu.

İsmail 12 yaşına gelinceye kadar Hz İbrahim sürülerle koyun ve develer kesmesine ramen Allaha vermiş olduğu sözü yerine getirmesi gerekiyordu her gece rüyalarına vermiş olduğu söz geliyordu ve Hz İbrahim içindeki nefsi yenmesiyle ismaili kurban etmek istemide kendi varlığını Tanrı varlığında eritmesi ve böylece tümüyle Tanrıya erişmek isteğidir . Gerçektende
Hz İbrahim vucudu yoketmeden de Tanrıya varılacağını anladı. Böylece oğlunu ve kendini yok etmekten çekinip elde ettiği bu gerçek kavuşma uğruna maddi bir kurban (koç) adadı ki
Günümüze değin gelen kurban kesmenin kökü buraya dayanır.

Hz ibrahimin nefsini yenmesi ismaili bıcak altından kurtaran oydu ogünden bugüne kadar insan oğlunun kurban edilmeyişi insanlar arasında sükran ,sevinç,dileklerinin kabulolması manasında bugüne kadar bayram havasında yapılarak gelmiştir..

Bakın bukonuda Genç Abdal nediyor

Ayn i cem de herkes muradın buldu
Donandı meclisler nur ile doldu
Hep erenler evliyalar cem oldu
Bu dem bayramımız seyranımız var

Alevilerde ise kurban dendiği zaman asıl kurban nefsini tığlamaktır
Çünkü Alevilerde dualarda canım kurban tenim tercüman diyerek ikrar verip ikrarında durmaktır, ilim ve irfanla olgunlaşıp erenler yolunda el ele el hakka insani kamil mertebesine erip o meydana gelmektir

Allah Allah deyip gel bu meydana
Can baş feda edip götür kurbana
Boyun eğip yüz sür Şahı Merdana
Erenler bu meydan er meydanıdır.

Nesimi bu konuda bakın nediyor

Canım erenlere kurban
Serim meydanda meydanda
İkrarım ezelden verdi
Canım meydanda meydanda

Gerçek olan olur gani
Gani olan olur veli
NESİMİ ,yim yüzün beni
Derim meydanda meydanda

Alevilerde kurban adak yapmanın kuralları vardır her can istediği anda kurban adayamaz
Özellikle kurban kesecek canlar ev içerisinde dargın küskün olmayacak , kurban adak yaparken aileyi bir araya toplayıp herkeş rızalık vermesi gerekmektedir çünkü bizlerde rızasız lokma yenmez nasılki cemlerde rızalık verilmeden cemler yapılamıyorsa dedeler rızalık almadan cemi yapamıyorsa kurbandada aynı rızalık alınması gerek mektedir.

Alevilerde özellikle adak kurbanları herhangi bir canın bir dilek dilediğinde ,bir kazadan kurtulduğunda,dilediği bütün dileklerinin kabul olmasından sonra kurban keserler bu kurbanıda kapı komşuya ve özelikle fakirlere dağıtmaları gerekiyor.
İkrar kurbanları vardır bu kurbanlar da yapılacak bir cem esnasında gelen bütün canlara cemde lokma olarak sunulur.

Kurban bayramında ismail aşkına adamış oldukları kurbanını kesmeden önce ailesiylebirlikte bir dergahta bayram ibadeti yaparlar cem seklinde cemal camale dedenin karşısında kurban düvazları söylenir ve secde yapılır. Dergahların olmadığı yerde dedesini eve çağirır ve dede kurbanı n duasını verir ve kurban tığlanır. Alevilerde bayramdendiği zaman dargınların barışması,hasta ziyaretleri,kabir ziyaretleri,büyüklerimizi ziyaret etmek ,bir fakir doyurmak,yoksulları ziyaret etmek,ziyaretlere varıp dilek dilemek ve en önemlisi cem olup pir karşısında dua ya durmaktır

Aslı Şah ı Merdan , Güruh i Naci
Gerçeğe bağlıdır buyolun ucu
Senede bir kurban talibin borcu
Pir i Tarikata indi bu kurban

Canlar Aleviler biryerleri taşlayarak bayram yapmazlar Alevilerin bayram anlayişı yukarda sıraladıklarımızdır yaşadığım Tercan bölgesinde böyle bayram yapılır
Belki yöresel olarak küçük farklılıklar olsada öz itibariyle aynıdır yani kurban kesmekten amaç yoksulun karnını doyurmaktır fakir sevindirmektir,inancınızdaki değerleri yaşatmaktır en önemliside içinizdeki kini kibiri atarak Ailenizle birlikte pirin karşısında özünüzü dara çekmektir piri pak olmaktır.

Hak Muhammed Ali yoluna gönül verenlerin aşkına
Hızır yardımcınız olsun


KERBELA OLAYI

Hz. Hüseyin Peygamberin torunu ve Hz. Ali ile Hz. Fatıma’nın ikinci çocuğu idi. O zamana kadar Araplar arasında pek rastlanmayan bu adı ona Hz. Muhammed vermiş idi. Bazı kaynaklarda Hüseyin doğduğu zaman Hz. Muhammed’in kulağına; ‘O cennet çocuklarının efendisi (Seyyid)dir’; diye seslendiği yazılıdır. Peygamber Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’i çok severdi. ‘Bunlar benim oğullarımdır, kızımın oğullarıdır; Allahım ben onları seviyorum, sen de onları sevenleri sev.’ dediği bir çok kaynakta yazılıdır.

İmam Hüseyin’in çocukluğu Peygamberin derin sevgi ve şefkati içinde geçti. Ancak bu durum kısa sürdü. Daha 5 yaşındayken dedesini yani Hz. Muhammed’i ve kısa bir süre sonra da annesi Hz. Fatıma’yı kaybetti. Bu durumun onu oldukça etkilediği muhakkaktır.

Hz. Ali’nin şahadeti sonrasında abisi Hz. Hasan’a itaat etmeyi yeğledi. Çünkü babası ölürken ona abisine uymasını vasiyet etmişti. Ancak abisinin Muaviye’nin hileleriyle zehirletilerek şehit edilmesinden sonra yaşanan gelişmeler onun o zaman kadarki durumunu değiştirdi. Yezid’e biat etmemekteki kararlılığı onun bu yolda sonuna kadar gideceğini gösteriyordu.

Muaviye ölmeden önce çeşitli hile ve tehditlerle halkı oğlu Yezid’e biat ettirmiş; Hz. Hüseyin ve bazıları gelenleri biat etmemişlerdi. Yezid ilk iş olarak babasının yarım bıraktığı bu işi tamamlamak üzere, Velid’e yolladığı mektupta ‘her ne suretle olursa olsun Hz. Hüseyin, İbn-i Zübeyr ve İbn-i Ömer’in biatlerinin sağlanmasını, eğer bu mümkün olmazsa, boyunlarının vurulup, başlarının kendisine gönderilmesini istiyordu. İktidar hırsının iştahlarını kabarttığı Emeviler’in yapamayacakları iş yoktu. Babası Muaviye’nin izinden giden Yezid, gerekirse Peygamberin sevgili torununun dahi başını kesmeye, Ehli Beyte zulüm etmeye kararlıydı.

Doğal olarak Hz. Hüseyin, Yezid’e biat etmedi ve Velid’in çabaları sonuç vermedi. 4 Mayıs 680 gecesi kardeşi Muhammed Hanefi’nin de tavsiyesiyle bütün aile fertleriyle birlikte Mekke’ye gitti. Ayrıca bu sırada Hz. Hüseyin’in Mekke’ye gittiğini öğrenen Kufeliler de Hz. Hüseyin’e elçiler göndererek Kufe’ye davet ederek kendisini halife olarak tanımaya hazır olduklarını bildirdiler. Bunun üzerine Hz. Hüseyin de amcaoğlu Müslim b. Akıyl’i oradaki durumu yerinde görmek ve uygun bir zemin sağlamak üzere Kufe’ye gönderdi. Önceleri Müslim Kufe’deki çalışmalarında başarılı oldu ve Hz. Hüseyin de bunun üzerine Mekke’den Kufe’ye doğru yola çıktı.

Bu arada Müslim’in faaliyetleri Yezid tarafından haber alınınca, Kufe Valiliğine zalim Ubeydullah getirildi ve Müslim yakalanarak idam edildi. Ubeydullah’ın Kufe valiliğine atanması şüphesiz anlamlıydı. Çünkü o Muaviye’nin Irak Valisi Ziyad b. Ebih’in oğluydu. Zalimlikte babasından aşağı değildi. Ubeydullah’ın Kufe Valiliğine atanmasıyla Hz. Hüseyin’i davet eden onbinler korku ve tehditle sindirildi.

Hz. Hüseyin, Mekke’den Kufe’ye doğru yola çıktığında amcaoğlu Müslim Yezid’in adamlarınca öldürülmüştü. Hz. Hüseyin kafilesiyle ilerlerken yolda, ünlü Arap Şair Ferezdak ile karşılaşıldı. Hz. Hüseyin ondan Kufe’deki durumu sorunca, Ferezdak, ‘Halkın kalbi seninle, kılıçları ise Beni Emeviler iledir; kaza ise gökten iner ve Allah dilediğini işler.’ dedi. Hz. Hüseyin de ‘Doğru söyledin, Allahın dediği olur.’ dedi ve yola devam edildi. Hz. Hüseyin Müslim’in Yezid’in adamlarınca acımasızca öldürüldüğünü yolda öğrendiğinde oldukça üzüldü. Kufelilerin kalleşliği ve dönekliği ortada olduğu, Müslim’e oynanan oyun her şeyi gösterdiği halde, hatta kendisi için baş koyduklarını söyleyenler dağılıp kaçtığı halde o, Mekke’den yola çıkan ailesi ve fedakar dostlarıyla, yola devam etmekten çekinmedi. Hatta ordunun geldiğini haber alınca yanındakilere zaman varken kendisinden gece ayrılabileceklerini ifade ettiyse de, yanında bulunanlar ‘hayatlarını kurtarmak için onu terk etmek alçaklığını yapmayacaklarını ifade ettiler.

Hz. Hüseyin ya başarıya ulaşacak, insanları eşitlik, kardeşlik ve adalet ülküleri içinde yaşatacak, Yezid’in saltanatına son verecek ya da bu yolda boyun eğmeden şehid olacaktı. İşte Hz. Hüseyin, bu asil duyguların esiri olarak adım adım Kerbela’ya, her neye mal olursa olsun gidecekti.

Burada ele alacağımız bu olay, sadece islam tarihinin değil insanlık tarihinin de en kara ve acıklı sayfalarını oluşturur. Peygamberin cennetin efendileri olduklarını söylediği iki sevgili torunundan Hz. Hüseyin’in acımasızca şehid edildiği bu olayı Emevi yandaşı zavallıların açıklarken nasıl kılıktan kılığa büründüklerini ibret ve hayretle görüyoruz.

Hz. Hüseyin ve beraberindekiler Kerbela’ya geldiklerinde hem susuz bırakılmış, hem de binlerce kişilik ordu tarafından sarılmış durumdaydılar. İnsanlık değerlerinden yoksun Kufe Valisi zalim Ubeydullah, Hz. Hüseyin’in geri dönmek, Yezid’le görüşmek veya İslam sınırlarından herhangi birine gitmek isteklerinden hiçbirini kabul etmedi. Esasen onun görevi Yezid’in emrini yerine getirmek yani Hz. Hüseyin’i şehid etmekti. Çünkü biliyordu ki, Hz. Hüseyin yaşadığı sürece efendisi Yezid’e rahat yoktu.

Şimdi sözde Müslümanlardan oluşan koskoca bir ordu, kendi dinini kuran Hz. Muhammed’in her yönden üstün yaratılış ve niteliğine sahip torununa ve onun ailesine saldırıyor, öldürmeye çabalıyordu. Karşılarındaki bir avuç insan ise günlerdir susuzdu. Hararetten insanların dudakları çatlamış, dilleri kurumuş, bağırları yanmıştı. Fakat karşılarındaki paralı askerlerde insaf yoktu, acıma bilmiyorlardı, kana susamışlardı, şan ve şöhretin esiriydiler. Meğer insanoğlu, servet, şöhret ve makam için sırasında ne kadar küçülüp, alçalabiliyordu.

Nihayet 10 Ekim 680 (Hicri 10 Muharrem 61) günü Hz. Hüseyin son hazırlıklarını yaptı ve Yezid’in ordusuna yaklaşarak onlara hitab etmek istedi. Ancak bu çok veciz konuşma gözleri dönmüş azgınlardan oluşan bu orduyu pek etkilemedi. Hz. Hüseyin’in bu sözlerinin edebi bakımdan da ayrı bir değeri vardır. Allah’a hamd ve sena, Hz. Muhammed’e, meleklere ve nebilere sonra şöyle diyordu:

Hz. Hüseyin atını sürerek iki ordu arasında bir yerde durdu ve Yezid’in ordusuna hitaben: ‘Ey Kufe halkı benim kim olduğumu ve sonra da vicdanınızın sesini dinleyiniz. Ben Peygamberin torunu değil miyim? Benim katlim size helal olur mu? Peygamberin hadisini ne çabuk unuttunuz. O, bizler için ‘Siz ehlibeytin seyitlerisiniz’ diye buyurmuştu. Bunu bilmiyor musunuz? Ben o büyük Peygamberin kızının oğlu, vasisi ve amcazadesi olan zatın oğlu değil miyim? Şayet bu hadisi unuttu iseniz, içinizde bunu size hatırlatacak kimseler vardır. Benden ne istiyorsunuz? Medine’de Resulullahın ravzai mübarekesinin yanında kendi halimde yaşarken beni orada bırakmadınız. Mekke’de itikafa çekilmeme müsaade etmediniz. Davet nameler göndererek, ricalar ederek, yalvararak beni buraya kadar çağırdınız. Ben sizin bu davetiniz üzerine buralara kadar geldim. Şimdi beni öldürmek istiyorsunuz. Bu akıbete müstehak olabilmek için ben sizlere ne yaptım? İçinizden birisini mi öldürdüm? Yoksa birinizin malını mı gasbettim? Eğer beni istemiyorsanız bırakınız gideyim. Bu ne gaddarlık ve bu ne hilekarlıktır!

Hz. Hüseyin’in bu hitabı sonrasındaki gelişmeleri Fuzuli şöyle nakleder: ‘Cemaat bir ağızdan yaptıklarını inkara kalkıştılar. Hazreti İmam, mektupları onların önüne koyup böylece inkara mecal bırakmadıktan sonra mektupları ateşte yaktırdı. O zaman Ömer b. Sa’d gelip:

- Ey Hüseyin! Dedi, bu hikayelerden bir sonuç çıkmaz. Ya Yezid’e biat edersin yahut da ölümü göze alırsın.! Bu sözleri söyledikten sonra eline bir ok alıp:

- Ey Kufe halkı, şahit olun ve Ubeydullah b. Ziyad huzurunda da şahitlik edin ki, Hz. Hüseyin’le savaşa tutuşan ilk defa ben oldum.

Bunları söyleyerek o oku Hz. Hüseyin’e doğru fırlattı. Hz. Hüseyin sakalını eline alarak:

- Ey kavim Allahın gazabı yahudilere ‘Aziz Allahın oğludur!- dedikleri zaman son şiddetini bulmuştu. Ve yine Tanrı’nın kahrı, Hıristiyan kavmine ’Mesih, Allahın oğludur’; dedikleri zaman, indi. Allahın Gazabı bugün de size Al-i Resule (Ehli Beyt’e) kastettiğiniz için erişmektedir. Bedeninizdeki her kıl, demirine su verilmiş bir hançer olsa ‘Allah sabırlıları sever, emrinden dışarı çıkmam. Ve her biriniz ayrı ayrı bana kastetmek için kin tutan askerlerden olsanız, ‘Allah sabırlıları sever! buyruğunu bırakmam. Rivayet ederler ki, Yezid’in askerleri İbni Sağd’ın gayretini gördüğünde ona uyup Hz. Hüseyin’i öyle bir ok yağmuruna tuttular ki atılan oklardan güneş görünmez oldu. Hz. Hüseyin bu hücum karşısında süvarilerine dönüp yanındakilere şunları söyledi:

- Ey ve fakir arkadaşlar ve benim için canlarını ortaya koyan insanlar! Kavgaya kendinizi hazırlayın ki, kanların döküleceği zamandır.

Çok dengesiz bir şekilde başlayan savaşta Hz. Hüseyin’in 23 süvari ve 40 piyadeden oluşan askerleri öğle üzeri olduğunda iyice azalmış durumdaydı. Hz. Hüseyin de bu az sayıda susuz ve bitkin insanla yaya olarak savaşıyordu. Sonunda Şimr’in emriyle her yandan hücum edilerek Hz. Hüseyin şehid edildi. Peygamberin torunu Hz. Hüseyin’in vücudunda otuz üç ok, otuz dört kılıç ve kargı yarası vardı(10 Muharrem 61-10 Ekim 680).

Düştü Hüseyin atından Sahray Kerbela’ya. Cibril var haber ver Sultanı Enbiyaya. Sonra çadırlar ve kadınlar yağma edildi, hasta ve yatakta olan İmam Zeynel Abidin Ali de öldürülmek istendi. Bu kanlı savaşın bitiminde İmam Zeynel Abidin yatak ve yorganlara sarılarak saklanmıştı. Hz. Hüseyin’in şehid edilmesi sonrasında çadıra koşan Şimr ‘Hüseyin’in bir oğlu daha olacak o nerede?’ diye aramaya başladı. Çadırın her tarafını arayıp çocuğu buldu. Fakat bu esnada çadırda bulunan kadınlar Şimr’e hücum ederek Zeynel Abidin’i bu caninin elinden kurtardılar.

Bu çirkin şavaşın en küçük kurbanı ise daha altı aylık bir bebek olan Hz. Hüseyin’in oğlu Ali Asgar’dı. Hz. Hüseyin’in yanındakilerden şehid olanlar yetmiş iki kişi idi. Yezid ordusunun komutanı, bu şehitlerin başlarını Vali Ubeydullah’a gönderdi. Hz. Hüseyin’in kızları, kız kardeşleri ve çocuklar da Kufe’ye Ubeydullah’ın huzuruna getirildiler. Ubeydullah’ın Peygamberin soyuna karşı davranışı çok çirkin ve kaba idi; kendilerine hakaretler ve tehditler savurdu, hatta İmam Zeynel Abidin’i öldürmek dahi istedi. Ubeydullah bundan sonra İmam Zeynel Abidin’in ellerini bağlatıp, Kerbela’da öldürülenlerin kesilmiş başlarını, çoluk çocuğu

Şam’a Halife Yezid’in yanına yolladı. Şam’a vardıklarında onları götüren Züheyr, Halife Yezid’in yanına girip başarıyı(!) müjdelemiş ve Kerbela savaşının ayrıntılarını anlatmıştı.

Hz. Hüseyin’in ailesini getiren kafile Yezid’in sarayına getirilmişti. Kısa süre sonra ehlibeyt kadınlarını Yezid’in huzuruna çıkardılar. Kadınlar İmam Hüseyin’in kesik başını Yezid’in önünde görünce feryad ve figan etmeye başladılar. Kadınlarla birlikte zincirli bir şekilde İmam Zeynel Abidin de Yezid’in huzuruna getirilmişti. Manzaranın dehşetinden Yezid’in yanında bulunanlar bile dehşete kapılmışlar ve bunu açıkça belirtmişlerdi. Yezid Hz. Hüseyin’i ortadan kaldırdıktan sonra artık rahatlamış sayılırdı. Şimdi Ehli beyte yalandan da olsa saygılı davranabilirdi. Derhal Zeynel Abidin’in zincirlerini çözdürdü.

Yezid’in kadınlarıda Ehli beyt kadınlarını teselli etmeye çalışıyorlardı. Artık Yezid yaptığı kötülükleri ve cinayetleri unutturabilmek için Ehli Beyt’e iyi davranıyor, sarayda onlarla konuşuyor, her isteklerinin yerine getirileceğini belirtiyordu. Daha sonra Numan bin Bekir komutasındaki bir muhafız kıtası eşliğinde onları Medine’ye kadar götürdü. Yezid, Zeynel Abidin’i uğurlarken şu yalanı bile uydurabiliyordu: ‘Allah, İbni Mercame’ye lanet eylesin. Vallahi ben olsaydım babanın her isteğini yerine getirirdim. Lakin kaderi İlahi böyle yazmış ne yapalım!

Ne Allah’tan korkuları vardı, ne de Peygamberden çekinmeleri vardı, ne de utanma biliyorlardı. Şu da muhakkak ki, yeryüzünde Yezid gibi ahlak yönünden düşük insana az rastlanabilir. Onun bu işleri yapan eli Ubeydullah ise kötülük ve ahlaksızlıkta, zalimlikte efendisi ile yarış halindeydi. Şunu da bilmek lazımdır ki, Kerbela’da hak yolunda kendisinin yüz katı bir orduya karşı duran Hz. Hüseyin’in bu kahramanlığına da rastlamak imkânsızdır. Sonuç olarak Kerbela Olayı yüzyıllara damgasını vurmuş hüzünlü bir destandır.

İmam Hüseyin’in ve yanındakilerin Kerbela’da böyle feci şekilde katledilmeleri ve Peygamber sülalesinin akla gelmedik şekilde ihanete cüretleri halkı o kadar etkiledi ki, adeta Emevi saltanatı kökünden sarsıldı. Olay İran ve Hicaz'a duyulunca halkta Emevilere karşı büyük bir kin ve ayaklanma istekleri başladı. Bu durum karşısında da Yezid’in paralı kulları büsbütün kudurdu. Zulüm yolunda hiç çekinmez oldular.20 Yezid’in, Hz. Hüseyin’e, Hz. Ali soyuna ve yandaşlarına yaptıkları, Mekke ve Medine’ye saldırması İslam tarihinin en kara sayfalarını oluşturur. Emevi zalimleri Hakkı tanımamışlar, azgınlaşmışlar ve Peygamber’in Ehli Beytine olmadık şeyler yapmışlardır. Bütün bunlar sonrasında Emevi saltanatı kökünden sarsıldı ve yıkıldı. İslam alemi yüzyıllardır Peygamber torunlarına yapılan bu zulmü unutmadı. Nihayet bir gün Muhtar isimli bir kahraman arkadaşları ile birlikte ayaklandı. Kufe şehrindeki Ömer bin Sa’d ile Kerbela Olayına katılanlardan 210 kişi kılıçtan geçirildi. Bu karışıklıklar sırasında kaçmaya çalışan Hz. Hüseyin’in katili Şimr de yakalandı ve katledildi.

İslam tarihinde Muharrem ayı içerisinde gerçekleşen bu facia her yıl canlandırılır. Ehli Beyt için ağıtlar, mersiyeler söylenir, matem tutulur. Hz. Ali’nin türbesi Necef’tedir. İmam Hüseyin, Ali Ekber, Ali Asgar ile birlikte Kerbela’da şehid düşen 72 kişinin mezarı vardır.Hz. Ali’nin türbesinin bulunduğu yere Meşhed-i Ali denir. Meşhed bir şehidin şehid olduğu yer demektir.

KERBELA

Kerbela İmam Hüseyin’in şehadetinden bu yana İslam Dünyasında özellikle Anadolu Alevileri için büyük bir kudsiyete sahip olmuştur. İran ve Türk Edebiyatlarında Maktel-i Hüseyin adı altında bir edebi türe de yol açan bu facia yüzyıllardır hafızalardan silinmemiştir. Kerbela Şehri, Bağdat’tan 80 km. Ve Fırat’ın 25 km. Batısında bulunmaktadır. Hem Şah İsmail hem Kanuni, Necef’le birlikte Kerbela’yı ziyaret etmişler ve İmam Hüseyin’in türbesine karşı çok saygı ve bağlılık göstermişlerdi.


 

MUHARREM AYI VE MATEM ORUCU

Muharrem ayı Hicri takvimin birinci ayıdır. Onuncu günün de ismi, Aşure’dir. Tarihi kaynaklara göre milattan çok önce Arap, İsrail ve Fars milletleri tarafından, Muharrem ayının Aş;ure günü, kutsal kabul edilen ortak bir değerdir. Bugünün değerini ve kutsallığını, tarihler şöyle anlatıyor:

Adem atanın tövbesinin kabul edildiği gün.

Nuh Peygamber'in gemisinin karayı bulduğu gün.

İbrahim Peygamber'in Nemrut,un ateşinden kurtulduğu gün.

Musa Peygamber'in kavmini Firavun'un şerrinden kurtardığı gün.

Yunus Peygamber'in balığın karnından kurtulduğu gün.

Eyüp Peygamber'in dertlerine şifa bulduğu gün.

Saymakla bitiremeyeceğimiz bütün peygamberlerin refaha, kurtuluşa ve başarıya ulaştıkları gündür. Onun içindir ki Nuh Peygamber dahil ondan sonra gelen bütün peygamberler, Hz. Muhammed ve Hz. Ali de 10 Muharrem Aşure günü şükür ve senalarını ifade ederek, oruç tutmuşlar. Nuh Peygamber'in kurtuluş çorbasını pişirip fakir fukaraya yedirmişler, Hayır ihsan yapmışlar. Bütün tarihler o güne kadar olan, Muharrem ayının kutsallığı ve özelliğini böyle anlatırlar.

MATEM

Matem Farsça,dan gelen bir kelimedir. Türkçe'de anlamı: Çok sevilen değerli bir varlığı veya yakını kaybedildiğinde bu insanın günlük yaşamını etkiler; insanlar kederlenir, üzülür ağlar ve uzun bir zaman üstünden atamaz, eğlenemez, gülemez, neşelenmek istemez, hep günlerini üzüntü ile geçirdiği zaman dilimine Yas veya matem tutmak, demektir.Hz. Muhammed,in ölümünden 48 sene sonra, bütün peygamberlerin kutsal kabul ettikleri, oruç tuttukları Hicri 10 Muharrem 61 Cuma günü Miladi 10 Ekim 680 tarihinde, Kerbela denen Fırat Nehri,nin kenarında, kurda kuşa sebil olan Fırat suyunu, Hz. Muhammed,in torunlarına, Ehl-i Beyt,ten de tek kalan Hz. Hüseyin,ine ve onun mahsun yavrularına vermediler. Dünya da bugüne kadar bir eşi benzeri olmayan, insanlık aleminin yüz karası, görülmemiş susuz bir zulüm ve katliam işlendi.

Muharrem ayı denince? Aleviler için yas veya matem ay ıakla gelir. Bugüne kadar inancında, felsefesinde, itikatında, sevgisinde, Hz. Muhammed’e ve onun Ehl-i Beyt'ine canı gönülden Aşk-ı Muhabbetiyle bağlı olan Aleviler, onların sevgisi ile sevinmişler, kederi ile kederlenmişler, acılarına ağlamışlar, gördükleri zulüme de yas tutmuşlar. Zulüm edenleri de lanetle anmışlar.

Hz. Muhammed’e ve Ehl-i Beyt’ine inanıp iman edenler, onlara yapılan bu zulmün acısını hiçbir zaman unutmazlar. Hele Muharrem ayı gelince o zulmün kendilerine yapılmış gibi acısını hissederler. İşte o 12 gün, oruçlu halleriyle. Düğünlere, eğlenceli yerlere gitmezler, düğün nişan yapmazlar, fazla sulu yiyeceklerden güçleri oranında sakınırlar, yaşadıkları ortama göre, imkanları ve olanakları el veriyorsa traş olmazlar, iştahlarının çektiği güzel ve etli yemekleri yemezler.

Alevilikte oruç tutarken sahura kalkmak yoktur. Durumu özetleyecek olursak: Nasıl ki yakınlarınızdan birini kaybettiğiniz zaman, onun acısı ile bir zaman kederli, üzüntülü günler yaşıyorsanız. İşte 12 gün oruç boyunca da aynen öyle yaşanır.

Aşure
Matem Orucu bitiminde Aşure pişirilir. Aşure, tatlı bir çorba olup, birlikte yenilir veya evlere dağıtılır. Aşure çorbasında et bulunmaz. Buğday, fındık, ceviz veya meyvelerden oluşan 12 değişik üründen yapılır (tarif). Aşure Günü, Sünnilerin Ramazan Orucu bitiminde kutladığı Şeker Bayramı gibi bir bayram kutlaması değildir. Aleviler; Kerbela’da İmam Hüseyin’in oğlu Zeynel Abidin’in sağ kurtulduğu için mutludurlar, bu nedenle çorba tatlı olur.
Muharrem ayında Aleviler bir araya gelerek birlikte mersiyeler, şiirler, deyişler, Alevi önderlerinin kahramanlık öykülerini okurlar, anlatırlar, söylerler.

ORUCA NİYET ETMEK
Bism-i Şah…Allah Allah… Er Hak-Muhammed-Ali aşkına, İmam Hüseyin Efendimizin susuzluk orucu niyetine Kerbela’da şehid olanların temiz ruhlarına, Fatıma Anamızın şefaatına, Oniki İmamlar aşkına oruç tutmaya niyet eyledim. Ulu Dergah kabul eylesin...

AŞURE LOKMASI İÇİN DUA
Bism-i Şah…Allah Allah…
Barekallah. Şehidler Şahı İmam Hüseyin Efendimizin ve Kerbela şehidlerinin yüce ruhlarının şad olması için barekallah. Cümle erenlerin ruhu için barekallah. Yurdumuzun, Ulusumuzun, Cumhuriyetimizin esenlikte olması için barekallah. Ordularımızın güçlü olması için barekallah. Ahirete göçenlerimiz ve bugün yaşayanlarımız için barekallah. Gökten hayırlı rahmet, yerden hayırlı bereket vermesi için barekallah. Muhammed Mustafa, Aliyyel Mürteza, İmam Hasan, İmam Hüseyin, Kerbela Şehidleri ve Hünkâr Hacı Bektaş Veli hakkı için el-Fatiha ve salevat. Gerçeğe hü…

AŞURE YENDİKTEN SONRA OKUNACAK DUA
Bism-i Şah …Allah Allah…
Allah, Muhammed, Ali, Oniki İmam Efendilerimizin ruhu revanları, şâd ve handan ola. Münkir ve münafıklar mat ola, müminler şâd ola. Lokmalarımız dertlere deva ola.
Matem-i Hasan ve Hüseyin ola. Cümlemize haklı hayırlı kısmetler verilmesi için …
Nur-u Nebi, Kerem-i Ali, Pirimiz Hünkâr Hacı Bektaş Veli demine hü.


 

 

 

ALEVİ-BEKTAŞİ İNANCINDA CENAZE HİZMETLERİ

1- HAK DÖŞEĞİNE KONULMASI
Bir can ruhunu Hakk'a teslim ettiğinde o an en yakınında bulunan bir kimse, " Ya Hak,Muhammet,Ali Şefaatinden mahrum eyleme " diye tekbir getirerek Hakk'a yürüyen Can'ın gözlerini kapatır.
Temiz bir bez , mendil ya da tülbent ile çenesini bağlar. Elbiseleri çıkarılarak, bir çarşafa sarılıp "Rahat döşeğe-Hak döşeğine" bırakılır. Elleri yanlarına düzgün bir şekilde uzatılır. Her iki ayak baş parmakları bir bezle birbirine bağlanır. Sırt üstü yatırılan mevtanın üzeri tamamen kapanacak şekilde temiz bir çarşafla ya da bezle örtülür.

2- YIKAMA
Hakk'a yürüyen can, teneşire büyük bir dikkat, saygı ve özenle taşınır. Bu sırada bir gülbank okunur.

" Ber Cemal-i Muhammed, Şah-ı velayet, İmam Ali, İmam Hasan, Şah Hüseyini Pir bilene verelim candan salavat.( Bu sırada orada bulunan canlar salavat getirirler) Dede " Hakk'tan geldik, hakk'a gidiyoruz. Can kıblesine döndük, Yüce Tanrım Hakk'a yürüyen Can senin aşığındır. Sen Canansın O da Can'dır. Şimdi Can bedeni terk etti. Bedeni toprağa dönecek don değiştirecek. Canı ruhu ise sana dönecek. Mürşidimiz Muhammed, Pirimiz Ali, Ehl-i beyt'in yüzü suyu hürmetine sana dönen bu Canı sancağının altına alasın, saklayasın, bekleyesin. GERÇEĞE HÜÜ." diye gülbank verir.

Bu dualar, gülbanklar verilirken mevtanın üzerine iki kat ya da kalın bir "stil bezi" örtülür. Bu bezin kalın ya da iki kat örtülmesinin sebebi vücudun iç kısmını ve avret yerlerini göstermemesi amaçlıdır. Önce avret yerleri yıkanır ve bir pamuk ya da bezle tıkanır. Yıkama esnasında akıntı olmasına karşı tedbir olarak öncelikle bu işlem yapılmalıdır. Sonra vücudunun üst kısmından başlayarak, vücudunun her bölümünde ayrı eldiven ve singer kullanarak bol sabunlu ılık suyla iyice yıkanır. (4 takım eldiven ve singer gereklidir!) Yıkama esnasında mevtanın erkek ise erkek müsahibi, kadın ise bayan müsahibi yıkamaya yardımcı olur.
Bu aşamadan sonra müsahibi varsa öncelikle müsahibinden başlamak üzere en yakın akraba ve arkadaş dost, komşular sırası ile mevtayı ziyaret eder, bir miktar su dökerler. (Can suyu)
Yıkama bittikten sonra mevta üst tarafı temiz bir havlu ile, alt tarafı ayrı bir havlu ile başı da ayrı bir havlu ile kurulanır. Cenazenin sarılacağı kefen bezinin altına sargı bezleri (ayaklarına , beline ve boynuna gelecek şekilde) önceden yerleştirilir. Üzerine sargı bezi açılır. Cenaze bu sargı bezinin üzerine sırt üstü yatırılır.
Erkek kefeni üç parçadır. Ahiret gömleği, eteklik ve sargıdan oluşur. Kadın kefen ise 4 parçadır. gömlek, eteklik, sargıya ilaveten baş örtüsü ve göğüs örtüsü bezi bulunur.
Sargı bezinin üzerine yatırılmış olan mevtaya Ahiret gömleği giydirilir. ardından eteklik sarılır. Sonra sargı bezi her iki taraftan vücudu iyice saracak şekilde, baş ve ayaklar görünmeyecek şekilde sarılır. Baş ve ayak uçlarından ve belinden bağlanır. Bu bağlar mevta kabire konulduğunda çözülür.
Kefenleme işleminde önemli bir kural ise kefen bezinin mevtanın kendi kazancından sağlanması ilkesidir. Mevta kefene konulduktan sonra yüzü açılır. Akraba , komşu ve yolculamaya gelenler iseğe bağlı olmak üzere, Hakk'a yürüyen Can'ı son kez görürler. Ziyaret esnasında gözyaşı dökülmez, ziyaret sonucu kefenin başı da kapatılır.

3- HELALLİK ALINMASI
Hakk'a yürüyen Can'ı uğurlamaya gelenlerden "Helallik" alınır. Bu Helallik töreni hem Hakk'a yürüyen Can 'ın evinin önünde, hem de Cenaze töreninin yapılacağı yerde alınır. Buna Alevi- Bektaşi inancında " Helallik Meydanı" da denir.
Hakk'a yürüyen can, evinin önünde uygun yükseklikte bir yere konur. Dede helallik isterken diğer canlar cemlerde olduğu gibi yarım ay biçiminde ayaklar mühürlenerek ve eller göğüste çapraz bir vaziyette dar duruşuna geçerler. Çünkü dar duruşu bir teslimiyettir.

Dede " Hakk'a yürüyen ( erkek ya da bayan adı ile anılarak) ......... Can'ı nasıl bilirdiniz?" diye sorar. Canlar " İyi bilirdik, Hak Muhammed Ali, dondan dona , Candan Cana taşısın." derler.

Ardından Dede " Ey canlar, Hakk'ı hakikatı özünde gören, bu yüzden En-el hak diyen, 72 millete bir nazarla bakıp, eline , diline , beline sahip olmayı kendisine ilke edinen, dini sevgi, kabesi insan, kitabı bilim, mazlumun yanında, zalimin karşısında yer alan ve şimdi Hakk'a yürüyen bu can (bu yol eri, ya da bacısı) sizin içinizde yeyip içti, sizlerle yaşadı. Belki de hak yedi, şimdi göçtü, hakk'a yürüdü. Bu can üzerinde maddi , manevi hakkınız olabilir, varsa helal ediyormusunuz? diye sorar. Canlar "Helal ediyoruz" derler.
Bu soru üç kez tekrarlanır. Her defasında Helal ediyoruz cevabı alınır. Ardından Dede " Hakkımız varsa helal ediyoruz diyen canlardan Hak Muhammed Ali razı olsun der.

Sonra Dede duaya başlar...

"Ya Hakk, ya Muhammed, ya Ali. Yücelerden yüce tanrım. Can kıblesine döndük, sana yalvarıyoruz, sana yakarıyoruz. Hepimiz senden geldik, sana döneceğiz. Hakk'a yürüyen bu ............... can, yönünü sana çevirmiş, sana dönüyor. Seni Hakk bilen, Hz. Muhammedi mürşid bilen, Hz. Ali'yi Pir bilip, Ehl-i Beyte gönülden bağlı olan bu Canı, İmam Hasan, İmam Hüseyin aşkına bağışla.
Bismişah...Allah Allah... Hakk Muhammed Ali, On iki İmam, Pirimiz , Üçler , beşler yediler, Ondört masum-u Pak'lar, On yedi kemerbestler, Kırklar, Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli aşkına bağışla. Hakk'a yürüyen, Can'ın geride kalan yakınlarına, yol kardeşlerine, sabretme gücü ve sağlıklar ihsan eyle , Burada bulunan bütün can'ların geçmişlerinin ruhu şad eyle.
Ya Hakk.. Hepimize Hakk Muhammed Ali diyerek don değiştirme nasip eyle. Hakkın huzurunda Dem-i Ali, Sırr-ı Nebi, Pirimiz üstadımız Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli ve tüm yol erenlerinin ve gerçeklerin demine devranına hüü diyelim, verelim candan salavat... der.
Salavat: (Allahume salli ala seyyidina Muhammed ve ala Ali seyyidina Muhammed. La ilahe illallah, Muhammedün Resulullah, Aliyyül Veliyullah, Mürşid-i Kamilullah,)

Bu gülbank ile HELALLİK alınmış olur. Helallik meydanı töreni biter.

4- CENAZE TÖRENİ (CENAZE MEYDANI)
Helallik Gülbangı'nın ardından Cenaze töreni (ya da Meydanı) başlar. cenaze törenine gelen canların Cem törenine gelir gibi, tertemiz yıkanmış olmaları gerekir.
Cenaze Musalla taşına konur. Canlar cenazenin ardında yarım ay biçiminde toplanırlar. Dede ise cenazeyi önüne alarak canları karşısına alır ve cemal cemale Ayn-i Cem de olduğu gibi tören başlar.
<u>(Alevi-Bektaşi geleneği bugün sünni anlayışla uygulanmaktadır.)</u>
Cenaze töreninde kadın erkek yanyana safa durur.(Artık sünnilerin bile cenaze törenlerinde kadın- erkek yan yana saf durmaktadırlar.) Canlar ellerini çapraz bir şekilde göğsünde buluştururlar. Cem töreninde olduğu gibi ayaklar mühürlenip "Dar" durumuna geçerler. Alevi- Bektaşi erkanı böyle olması gerekirken bugün sünni anlayışın uygulamaları yapılmaktadır.

Cenaze töreni ‘’Hakk Ya Muhammed Ya Ali’’ tekbiri ile başlar. Bu tekbir söylenirken başlar yukarıya kaldırılır.( Alevi- Bektaşi inancında asıl olarak " Allahuekber" diye tekbir yoktur, sonradan törenlere bir şekilde eklenmiştir. (İmam-ı Cafer Cenaze töreninin secdesi ve rukusu olmadığı için namaz olmadığını belirtmiştir.)
Dede cenazenin baş kısmında durarak tekbirden sonra duaya başlar.

Bismişah... Ya Hakk, Ya Muhammed, Ya Ali.
Yüce tanrım, Hakk'a yürüyen ............. can için durduk sana duaya.Yüzümüzü döndük Kıble-i Beytullah'a. Uyduk Hakk ,Muhammed, Ali ve On iki İmama...
Yücelerden yüce Ya Hakk. Can Kıblesine döndük. Düşündük , yaradılanı gördük, yaradana inandık , yaradanı İnsan-ı Kamil'de bulduk. En- el Hakk olduk, Bağışla bizi Ya Hakk. Sana yürüyen , sana uçan , sana doğru uğurladığımız, sana doğru yolculadığımız bu Can'ı bağışla.
Bilenler bildikleri bir duayı okusun, bilmeyenler Hak Muhammed Ali aşkına salavat getirsin... der.

Dede:
"Ya Hakk, Ya Muhammed, Ya Ali " der. Bu söz söylenirken başlar yukarıya doğru kaldırılır.

" Hakikat abdestini aldık . Günahımız sevabımız boynumuzda niyaza geldik . Medet mürvet Şahım darına durmaya geldik.

Ezelden seyrettik biz bu alemi, Güneş doğmadan, ay doğmadan, Aydan günden ezelden.Bu mülke biz gelmiş gitmiş idik ezelden . Günahlarımızı, sevaplarımızı bir mizanda tartmış idik ezelden. Konağımız ışıktır, handan ezelden. Cananı gördük hoş olduk, Özümüzü tanıdık yol olduk. Ana rahmine düştük kandan ezelden. GERÇEĞE HÜ. MÜMİN-E YA ALİ...

Dede : Ya Hakk, Ya Muhammed, Ya Ali...
Bu can Hakk'a yürüdü. Kainatın temsilcisi idi. Hakk ile buluştu, yaradana kavuştu. Yeni bir dona , yeni bir cana , bin bir cana karıştı.

Bu can ölmeden evvel binlerce kez ölmüş , binlerce kez de dirilmiş idi. Şimdi bu can başka bedenlerde yeniden dirilecek, bu canın bedeni canlı cansız her şeye sinecek.Kainat durdukça yaşayacak bu can canan içinde. Gerçeğe hü Mümine Ya Ali...

Dede: Ya Hakk, Ya Muhammed, Ya Ali...
Dostlar, bu Can Hakk'a yürüdü. Ruhu ortada kaldı. . Hakk'a teslim olan bedendir. Ona bedensiz kalmanın acısını çektirmeyelim. Yaşadığınız müddetçe Hakk'a yürüyen bu canın ruhunu, özünüzde yaşatabilir misiniz? Bu soruyu üç kez tekrarlayan dede 3 kez "İsteriz" cevabını aldıktan sonra : Hak Muhammed Ali sizlerden razı olsun. dilekleriniz, dualarınız, Hak Muhammed Ali'nin gönül defterine kaydedilsin. Her daim dile gelsin. GERÇEĞE HÜ MÜMİNE YA ALİ.

SELAMLAMA
Tekbirden sonra sağa dönerek SELAM OLSUN HAKK'IN HUZURUNA VARANLAR. denir bu esnada sol el aşağıya sarkıtılır. Sonra sola dönerek " SELAM OLSUN GERÇEĞE HÜ DİYE DUA EDENLER" der ve sağ el de aşağıya sarkıtılır.
Sağa sola selam verildikten sonra dede

" Rıza-i Lillah için Hakk'a yürüyen bu can için, bildiğiniz bir duayı yapın der. (Bilenler bildikleri bir duayı, bilmeyenler Hak Muhammed Ali'ye salavat getirir.)
Böylece Cenaze töreni sona erer.

5- MEZARA KOYMA
Daha sonra Hakk'a yürüyen can mezara konur. Üzeri yarım çatı şeklinde kapatılır.Bu sırada dede GÜLBANK VERİR.

" Ey sonsuz keremli Yüce tanrım. Divanına geldik, darına durduk. Ya Hakk...Dualarımızı, Muhammed Mustafa aşkına, Aliyyel Murteza aşkına, On İki İmamlar aşkına kabul eyle...
Ya Hakk... Kusurlarımıza bakma, Gönlümüze kin, kibir, gammazlık, garezlik, hasetlik sokma. Kalbimizi kara, yüzümüzü yara etme. Hastalarımıza şifa, detlerimize deva eyle.

Ya Hakk... Görünür , görünmez kazadan, beladan, şerden, münkirden, nursuzdan, pirsizden, yolsuzdan bizleri koru. Bizlerden doğacak zümreyi İnsan-ı Kamil eyle Ehli-beyt davasının gönül erlerinden eyle. Ya Hakk... Evlat isteyene evlat, nimet isteyene nimet, kısmet isteyene kısmet nasip eyle. Ya Hakk... Gökten hayırlı rahmet, yerden hayırlı bereket ihsan eyle. Ya Hakk...Don değiştiren, Hakk'a yürüyen ana - baba, konu - komşu, çoluk - çocuk, kimsesi olmayan , mezar taşı dahi belli olmayanların gönül defterine kaydeyle ya Hakk...
Yücelerden yüce Ya Hakk...

Okuduğumuz gülbankları, duaları Nebilerin, Velilerin Muhammed Ali'nin gönül defterine kaydeyle ya Hakk. Ya Hakk, Kerbela'da biat etmeden canını verenlerin ruhlarına hediye eyledik, kabul eyle ya Hakk.On İki İmamın, Ehl-i Beyt'in gönül defterine kaydeyle ya Hakk. Ya Hakk... Muhammed Ali yolunda can verenlerin, çilesini çekenlerin aziz ruhlarına hediye eyledik gönül defterlerine kaydeyle ya Hakk... İnsanlığa ışık tutanların, Hallac-ı Mansurların, Seyyit Nesimilerin, Pir Sultanların ve insanlık yolunda,hak yolunda, halk yolunda can veren şehitlerin ruhuna hediye eyledik, gönül defterine kaydeyle ya Hakk...

Hakk'a yürüyen , sana doğru uçan, sana doğru yolculadığımız .............Can'ın gönül defterine kaydeyle ya Hakk...

Bu gülbanktan sonra Dede, son olarak hazırda bulunan canlara bildikleri bir duayı okumalarını öğütler ve cenaze töreni biter.( Cenaze törenlerinde Fatiha okunması mecburiyeti yoktur. İmam Cafer Buyruğu, bilinen bir duayı, genellikle salavat getirmeyi, ve On İki İmam'ın adını sayıp bilinen bir dua ile söylenmesini öğütler.)
Dede bu tören sonrasında Hakk'a yürüyen Can'ın evine hane halkı ve yakın akrabalarını toplar. Hakk'a yürüyen Can'ın vasiyeti varmıdır? diye sorar. Borcu var mıdır? diye sorar. Var ise dedenin huzurunda açıklanır. Borcu varsa ödeme şekli kararlaştırılır. Rızalık alınır. Cenaze töreni ardından katılanlara lokma verilir.Cenaze evine birkaç gün komşular tarafından yemek



HIZIR ORUCU VE CEM

Alevilerde Hızır Orucu ve Cemi

Anadolu’daki Alevilerde anlatılan rivayetlerde, Hızır Aleyhisselam ve İlyas Aleyhisselam peygamber mertebesinde iki kardestirler.
Kutsal kitaplarda anlatıldığı üzere; Nuh Aleyhisselam Tanrı’ya seslenerek “Yarabbi kullarının bana ne yaptığını görüyor musun bunlara hidayet ver, doğru yolu göster. Hidayetten nasipleri yoksa bana sabır ver. Bunların içinde imana gelecek kimse var ise bana bildir.’’ diye yalvardı.
’tan bir vahiy geldi ve : “Bir gemi yap! İmana gelenleri o gemiye al. Tufan kopacak, sana inanmayanlar ve Allaha iman etmeyenler helak olacaklar.’’ dendi. Bir rivayete göre de kendisine inanmayan Kenan adındaki oğlu ve annesi bu gemiye binmediler ve tufanda boğuldular. Tufan zamanı gemi su üzerinde bir süre dolaşdıkdan sonra bir afat başladı. Fırtınaya ve dalgalara tutulan gemideki halk feryat ve figan ederek ’’ Ya Hızır, sen bizi kurtar!’’ diye dua ettiler. Üç gün üç gece fırtına devam etti. Gemi her taraftan su almaya başladı ve battı batacak derken, bu sırada bir yeşil el gelip gemiyi batmaktan kurtardı. Bu olaydan sonra sular sakinleşti, fırtına durdu. Işte o zamandan beri insanlar, Dergahı Hakk’a üç gün oruç nazır etmişler. Böylece her yıl üç gün oruç tutarak Hızır Aleyhisselam’ın yardımını dilerler.
Anadolu’daki Alevilerde anlatılan rivayetlerde, Hızır Aleyhisselam ve İlyas Aleyhisselam peygamber mertebesinde iki kardeştirler. Bunlardan Hızır karada İİyas deryada zorda ve darda kalanların imdadına koşarlar ve ikisi de ölümsüzdürler.
Abı hayat çeşmesinden su içtiklerine, abı hayat ölümsüzlük çeşmesinden su içenlerin yanlız bu iki kutsal kişinin olduğuna, hep yaşadıklarına, her yerde hazır ve nazır olduklarına inanılır. Onlar yürekten aşk ile çağıran herkesin imdadına erişirler.
Hızır Aleyhisselam bizim inancımızda ak sakallı, nur yüzlü, boz bir ata binip dağda ve deryada dolaşır. Onun için halk dilinde(Bozatlı Hızır) diye çağrılır ve hakkında binlerce hikaye vardır.
Aleviler, Hızır ayında üç gün oruç tutup, Hızır Cemi yapar ve kurban keserler. Bu dönemde aile ziyaretleri yapılır, oruca niyetlenilir, akşam yemeğinden sonra sahura kalkmadan ertesi günün akşamına kadar oruç tutulur. Genellikle mevsim itibarıyla kışın Hızır orucu tutulduğundan, insanlar Anadolu’daki küçük yerleşim birimlerinde(köylerde ve mezralarda ) yan yanadırlar. Sazlar çalınır, deyişler söylenir ve Hızır Aleyhiselam ile ilgili menkıbeler anlatılır.
Orucun üçüncü günü buğday taneleri sacda kavrularak taştan yapılmış el değirmenlerinde(dıstar) öğütülür. Dersim - Tunceli yöresinde bu gelenek halen sürmektedir. El değirmeninde öğütülen buğday unu, irmik gibi olur. Elenerek, tepsi veya temiz bir bez üzerine toplanır, hiç dokunmadan o gece bekletilir. Genç kızlar ve oğlanlar, hane halkı niyet tutar ve uyurlar.
Ertesi sabah irmiğin üzerinde iz olup olmadığına bakılır. ?ayet iz varsa Hızır’ın uğradığına inanılır ve dua edilir. Alevilerin yaşadığı çoğu bölgede bu kavrulmuş ve öğütülmüş buğday irmiğine “gavut” denilir. Bu irmik oruç sonunda pişirilip içine tereyağı dökülerek tüm komşularla birlikte dua edilerek yenir. Sıra ile her evden birkaç lokma yenilerek köydeki tüm evler dolaşılır. Hızır ayında cem yapan aileler pirini veya rehberini çağırır, kurbanını keser. Mali durumu iyi olmayanlar kurban kesmeden de cem yapabilir. Alevi köylerinde Hızır Cemi oldukça yaygındır. Aşağı yukarı her hane Cem yapar.(1980’e kadar kadar böyleydi. )
Ceme herkes banyosunu yaparak, temiz elbiselerini giyerek katılır. Uzun zaman oturamayacak ve anlatılanları dinleyemeyecek yaştaki küçük çocuklar ve hastalar ceme gitmez veya götürülmez. Kadınlar, ceme giderken süs ve ziynet eşyaları takmazlar. Hakkın huzuruna oldukça sade ve temiz gidilir.
Anadolu Alevilerinde Bozatlı Hızır sözü oldukça yaygındır. ‹nsanlar çoğu yeminlerini ve adaklarını onun adıyla yaparlar. Hızır aşkına istenen ve Hızır aşkına verilen şeyler makbul ve muteberdir. Isimlerin çoğu Hızır adıyla anılır (Hızır dağı, Hızır ocağı, Hızır çesmesi, Hızır gölü, Hızır yolu).
Bozaltı Hızır darda kalan tüm insanların yardımcısı ve bekçisi olsun.

YAZAR: HASAN KILAVUZ DEDE

BOZATLI HIZIR

Elaman Mürvet huzura geldik
Yardım eyle bize bozatlı Hızır
Yüz sürüp yerlere yardım diledik
Yetiş yardım eyle bozatlı Hızır

Toplanmış canlar dua ediyor
Hızır gelir diye herkes bekliyor
Çağıran kişiye yardım ediyor
Yetiş yardım eyle bozatlı Hızır

Mümin olan yüzün hep Hakka döner
İrfan meydanında kaynayıp pişer
Diz çökmüş önünde affını diler
Yetiş yardım eyle bozatlı Hızır

Seni seven canlar elini açmış
Hızır günü diye duaya durmuş
Nebilik velilik tek sana gelmiş
Yetiş yardım eyle bozatlı Hızır


Mümin ikrarına sadık olunca
Kusurunu ele alıp gelince
Ağlayıp sızlayıp af dileyince
Yetiş yardım eyle bozatlı Hızır

Kemter derviş diler özüne himmet
Mahrum etme beni eyle mürüvet
Evliya embiyanın yüzü suyu hürmeti
Yetiş yardım eyle bozatlı Hızır


Bugün 2 ziyaretçicanlar burdaydı!
EVCi KÖYÜ  
  -


More Cool Stuff At POQbum.com

.-.-. -
 
GÜNCEL HABERLER  
  ------  
RESiMLi HABERLER  
   
SiNEMA  
  .-.-  
KÖSE YAZARLARI  
  --------------------------------------------------------------------------------  

.-.-
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol